Yunan Adaları - Girit
Bu sabah da gözlerimizi Girit'e açtık. Girit Limanı merkeze yürüyerek 10-15 dakika uzaklıktaydı. Ada büyük olduğundan ve ekstra tura katılmayacağımızdan en iyi seçenek olarak gördüğümüz araba kiralama kararını verdik. Ekstra tur merkeze 2 saat uzaklıkta bir kasabaya gideceğinden biz o günü denizde geçirmek istedik. Bizim gibi araba kiralamayı düşünen 4 yaşındaki kızları ile tura kafa dengi bir aileyle ortak araba kiralamaya çalıştık. Liman içindeki "rent a car"da taksi grevlerinin de etkisiyle araç bulamadık.Bu adada günübirlik gezi için araç kiralama ve yola çıkma işlemlerini mümkün olduğunca erken başlatmalı ve bir an önce gezmeye başlamalısınız.
Adayı gezmek görmek için 1 gün kesinlikle yeterli değil, en az 3-4 gün kalmak lazım.
Döküntü Hyundai'ye bindik ve merkezden plaja gidecek bir yol bulup günün sıcak saatlerini plajda geçirmeye karar verdik. Araç kiralayan "kardaş" bizi ısrarla adanın güneyindeki St.Tropez plajlarını aratmayacak plaja yönlendirmeye çalışsa da benzin istasyonunda, havanın rüzgarlı olması nedeniyle, dalgalardan korunaklı bir koya gitmemizi öneren gencin sözünü dinledik. Haritadan bakarak Agia Plajına yola koyulduk. Plaj arabayla merkeze 30 dakika kadar uzaklıkta, yollar genelde bölünmüş yol, trafiğin de az olmasıyla, biraz da bizim yönümüzü şaşırmamız sayesinde yolun uzadığını fark ettik ve 40-45 dakikada olaşabildik.
Tarif edilen yere geldiğimizde kendimizi cennet gibi bir koyda bulduk. Önce plajda şemsiye ve şezlong kiraladıktan sonra öğlen yemeğini yiyeceğimiz restoran arandık, şezlongumuzun yakınındaki restoran hesaplı görünüyordu. Önce denizin keyfini biraz çıkardıktan sonra öğle yemeği için "La Gourmet" restorana gittik. Gemide rehberlerimizin tavsiye ettiği üzere Girit'te yapılacak 3 şeyden biri olan "ahtapot ızgara"mızı sipariş ettik. Restoran sahibi Kostas ve garsonlar Türk olduğumuzu öğrenince oldukça iyi davrandılar, hatta Uzo siparişi verirken Kostas bize kadeh almak yerine şişe almamızı, bunun daha hesaplı olacağını söyledi. Kostas'ın anneannesi Kuşadası doğumluymuş, Coşkun bey de dedesinin Girit doğumlu olduğunu söyleyince Kostas ile muhabbeti koyulaştırdık, 3-4 kez İzmir ve Kuşadası'na gittiğini ve oraları da çok sevidiğini söyledi.
Giritlilerin otlarla ilgili bilgisi ünlüdür, burada marketlerde küçük paketlerde çeşit çeşit otlar satılıyor. Hatta eskilerden şöyle bir şey duymuştum: Eşeğe sormuşlar, "Sen her gün dağlarda, kırlarda otluyorsun, söyle bakalım hangi ot hangi derde devadır?" diye, eşek de "Ben bilmem, Giritliye sorun" demiş.
Dönüş yoluna Iraklion (Heraklion) tabelalarını izleyerek otobandan çıktık, yolda kaybolmadan 30 dakika gibi bir sürede merkeze ulaştık.
Araç kullanacaklar için önemli not: Bu adada trafik kurallarına uymayan çok sürücü var, İstanbullu sürücüler zorluk çekmez:-)
Aracı teslim ederken "kardaş" çarşı pazar işi bitince bizi limana bırakmayı teklif etti, akşam olmuş deniz de bizi yormuştu, biz de seve seve kabul ettik. Hanımlar Iraklion (Girit'in merkezi) çarşısında turlarken biz de çocuklarla beraber Liman manzaralı bir kafede oturduk.
Daha sonra limana dönmek için araç kiralamaya tekrar uğradık, orada yaşlıca bir şoför "kardaş" bizi limana getirdi, hatta gümrüğü de geçip geminin yanına kadar gitmek için polislerle tartıştı:-) Kardaş'a gümrük girişinde teşekkür edip gemimize geri döndük.
Girit gezdiğimiz son Yunan adasıydı, turun bir sonraki durağı Atina olacak, oradan da İstanbul'a dönüş...