22 Temmuz 2013 Pazartesi

Yunan Adaları - Girit

Bu sabah da gözlerimizi Girit'e açtık. Girit Limanı merkeze yürüyerek 10-15 dakika uzaklıktaydı. Ada büyük olduğundan ve ekstra tura katılmayacağımızdan en iyi seçenek olarak gördüğümüz araba kiralama kararını verdik. Ekstra tur merkeze 2 saat uzaklıkta bir kasabaya gideceğinden biz o günü denizde geçirmek istedik. Bizim gibi araba kiralamayı düşünen 4 yaşındaki kızları ile tura kafa dengi bir aileyle ortak araba kiralamaya çalıştık. Liman içindeki "rent a car"da taksi grevlerinin de etkisiyle araç bulamadık.

Limandan sonuç çıkmayınca merkeze yürüdük ve bulduğumuz şirketin sahibi başta 1 günlük araba kiralamadığını söyledi, kendisi Türk olduğumuzu öğrendikten sonra masasından kalkıp "Kardaş" diyerek önce bana sonra da Coşkun Bey'e sarıldı, sonrasında zaten işimiz kolaylaşmıştı ve bize biraz külüstür de olsa günlük 50 Euro'dan Hyundai Accent kiraladı. Türk olmanın yurtdışında bu kadar prestij sağlayacağını, hele ki Yunanistan topraklarında, söyleseler inanmazdım.

Bu adada günübirlik gezi için araç kiralama ve yola çıkma işlemlerini mümkün olduğunca erken başlatmalı ve bir an önce gezmeye başlamalısınız.

Adayı gezmek görmek için 1 gün kesinlikle yeterli değil, en az 3-4 gün kalmak lazım.

Döküntü Hyundai'ye bindik ve merkezden plaja gidecek bir yol bulup günün sıcak saatlerini plajda geçirmeye karar verdik. Araç kiralayan "kardaş" bizi ısrarla adanın güneyindeki St.Tropez plajlarını aratmayacak plaja yönlendirmeye çalışsa da benzin istasyonunda, havanın rüzgarlı olması nedeniyle, dalgalardan korunaklı bir koya gitmemizi öneren gencin sözünü dinledik. Haritadan bakarak Agia Plajına yola koyulduk. Plaj arabayla merkeze 30 dakika kadar uzaklıkta, yollar genelde bölünmüş yol, trafiğin de az olmasıyla, biraz da bizim yönümüzü şaşırmamız sayesinde yolun uzadığını fark ettik ve 40-45 dakikada olaşabildik.

Tarif edilen yere geldiğimizde kendimizi cennet gibi bir koyda bulduk. Önce plajda şemsiye ve şezlong kiraladıktan sonra öğlen yemeğini yiyeceğimiz restoran arandık, şezlongumuzun yakınındaki restoran hesaplı görünüyordu. Önce denizin keyfini biraz çıkardıktan sonra öğle yemeği için "La Gourmet" restorana gittik. Gemide rehberlerimizin tavsiye ettiği üzere Girit'te yapılacak 3 şeyden biri olan "ahtapot ızgara"mızı sipariş ettik. Restoran sahibi Kostas ve garsonlar Türk olduğumuzu öğrenince oldukça iyi davrandılar, hatta Uzo siparişi verirken Kostas bize kadeh almak yerine şişe almamızı, bunun daha hesaplı olacağını söyledi. Kostas'ın anneannesi Kuşadası doğumluymuş, Coşkun bey de dedesinin Girit doğumlu olduğunu söyleyince Kostas ile muhabbeti koyulaştırdık, 3-4 kez İzmir ve Kuşadası'na gittiğini ve oraları da çok sevidiğini söyledi.

Girit'te porsiyonlar oldukça büyük; 2 ahtapot ızgara, 2 kalamar tava, patates tava ve Grek Salat ile 3 kişi tıka basa doyduk. Grek salat bizim çoban salataya benziyor, ancak daha büyük dilimleyerek servis yapıyorlar, içtiğimiz Kostas'ın tavsiyesi Uzo da çok güzeldi, yemeğimiz bitince Kostas ve ailesine teşekkür ederek ayrıldık.

Giritlilerin otlarla ilgili bilgisi ünlüdür, burada marketlerde küçük paketlerde çeşit çeşit otlar satılıyor. Hatta eskilerden şöyle bir şey duymuştum: Eşeğe sormuşlar, "Sen her gün dağlarda, kırlarda otluyorsun, söyle bakalım hangi ot hangi derde devadır?" diye, eşek de "Ben bilmem, Giritliye sorun" demiş.

Yemekten sonra hemen markete alışverişe gittik. Uzo, otlu zeytinyağı ve bazı yemeklerde kullanmak üzere çeşit çeşit otlar aldık. Sonrasında kısa bir deniz keyfi sonrası şehir merkezini gezecek vaktimizin kalabilmesi için dönüş yoluna çıktık. Agia Plajı beach club ile dolmadan önceki Çeşme Aya Yorgi koyunu anımsattı bize. Hem sessiz hem de denizinin durgunluğu özellikle dalgalı deniz sevmeyenler için biçilmiş kaftan. Bu koya tekrar gelip birkaç gün geçirmeyi bile düşündük...

Dönüş yoluna Iraklion (Heraklion) tabelalarını izleyerek otobandan çıktık, yolda kaybolmadan 30 dakika gibi bir sürede merkeze ulaştık.
Araç kullanacaklar için önemli not: Bu adada trafik kurallarına uymayan çok sürücü var, İstanbullu sürücüler zorluk çekmez:-)

Aracı teslim ederken "kardaş" çarşı pazar işi bitince bizi limana bırakmayı teklif etti, akşam olmuş deniz de bizi yormuştu, biz de seve seve kabul ettik. Hanımlar Iraklion (Girit'in merkezi) çarşısında turlarken biz de çocuklarla beraber Liman manzaralı bir kafede oturduk.

Daha sonra limana dönmek için araç kiralamaya tekrar uğradık, orada yaşlıca bir şoför "kardaş" bizi limana getirdi, hatta gümrüğü de geçip geminin yanına kadar gitmek için polislerle tartıştı:-) Kardaş'a gümrük girişinde teşekkür edip gemimize geri döndük.

Girit gezdiğimiz son Yunan adasıydı, turun bir sonraki durağı Atina olacak, oradan da İstanbul'a dönüş...

Yunan Adaları - Rodos

Rodos Limanı
Santorini adasından sonraki durağımız Rodos'tu. Sabah gemide uyandığımızda çoktan Rodos'a gelmiştik. Kahvaltı sonrası açık güverteye çıktığımızda bizi enfes bir Rodos Kale manzarası bizi karşıladı. Bir gece önce dersimizi iyi çalıştığımız için bu adada nelerle karşılaşacağımızı iyi biliyorduk.
Rodos'ta ekstra tura katılmayıp kendi imkanlarımızla gezmeyi tercih ettik. Liman Kaleiçi, eski şehir ve çarşıya yürüme mesafesindeydi, dolayısıyla kale içini keşfetme isteği ağır basıyordu. Kısıtlı süre içinde kötü bir tercih olduğunu düşünmüyoruz.

Eski Çarşı Girişi
Rodos Akdeniz'de önemli bir noktada olmanın ticari avantajını hep kullanmış, özellikle de St. Jon şövalyeleri zamanında... Diğer adalar ticari gemilerden liman vergisi alırken Rodos limanı vergi almayıp sadece kumanya alma zorunluluğu getirince ada Akdeniz'in en zengin adalarından biri haline gelmiş. Üstelik St.Jon Şövalyeleri tarafından yapılan kale (şimdiki eski çarşı) ile korunaklı hale getirildiğinden fethedilmesi de zormuş. Kanuni Sultan Süleyman bu adayı fethetmek için 6 kuşatmış...

Kanunu sonrası adaya Türkler yerleştirilmiş, birçok cami ve eser yapılmış. Günümüzde AB desteğine rağmen bu eserlerin restorasyonu çok yavaş ilerliyormuş.

Eski Çarşı'da kafe ve restoranlar
Adada Türkçeyi konuşan anlayan Yunanlılar çok, adanın mübadele döneminde İtalyanlarda olması nedeniyle adadaki Türklerin göç etmemiş olması ve Anadolu'dan gelen Rumların bir kısmının bu adaya yerleştirilmesinden kaynaklanıyor, bu yüzden kendi aranızda Türkçe konuşurken dikkatli olmak gerekiyor.

Ada merkezi eski çarşı (Kaleiçi) ve yeni çarşıdan oluşuyor. Eski çarşı dar sokakları ile Antalya Kaleiçi, derici dükkanları ile Eski Bordrum'u andırıyor. Esnaf güleryüzlü, fiyatlar pazarlığa açık. Burada deri ürünleri, ayakkabı ve çanta (özellikle de çakma olanlar) oldukça ucuz.

Eski Çarşı'da kahve molası
Eski çarşıyı gezip Sokrates sokağında büyük ağaç altındaki kafede "greko" kahveyi önerebilirim. Bizim Türk kahvesini büyük fincanda servis yapıyorlar, Bu arada Rumlarla sakın bu yemek bizim, kahve, baklava bizim tartışmasına girmeyin, tatlı muhabbeti bozarsınız. Eski çarşı meydanındaki kafeler nispeten pahalı, bu nedenle meydandan ziyade içerlerdeki kafeleri öneririz. Eski çarşı içinde Süleymaniye camisi, yakınında Türklerin ve Türk kahvelerinin bulunduğu bir sokak da var. Kaleiçini sabah sıcak bastırmadan veya ikindi sonrası gezmeyi öneririz.

Kale Surları
Rodos, Osmanlı tarihine Cem Sultan'ın sürgün yeri ve Kanuni'nin fethetmek için oldukça çok uğraştığı bir yer olarak geçmiştir. Ada oldukça büyük, merkeze en yakın plan Elli Plajı. Bunun yanında, Kalithes, Faliraki ve Lindos yakın mekanlar. Taksiler grevde olduğu için ulaşımı yeni pazar içindeki otobüs durağından yaklaşık yarım saat süren bir yolculukla Kaliraki Plajı'na ulaştık. İşin kötüsü otobüste plajı sorduğumuz kıza kanıp erken inince 25 dakika yürümek zorunda kaldık.
Faliraki plajı Mykonos'a göre daha az kalabalık, kumları güzel, Side gibi, denizde git git derinleşmiyor. Genellikle müzik yayını yapan kafeler var.
Plaj dönüşümüz 45 dakika sürdü. Bunun yerine daha yakındaki Elli Plajına gitsek daha iyi olurmuş. Ayrıca lokomotif vagonları (traktör) ile merkezde şehir turunun da iyi olduğunu diğer arkadaşlardan öğrendik, biz gitmediğimize pişman olduk.
Süleymaniye Camisi
Rodos da Girit gibi 1 günlük gezinin yetmeyeceği bir ada. Bir dahaki sefer birkaç gün kalmayı planlar daha çok gezeriz.
Bu adada da havaalanı mevcut, ulaşım için belediye otobüsleri ve taksi bulunuyor. Ayrıca vagonlu tur traktörleri ile şehir merkezini gezebilirsiniz.

İnsanları Türk olduğunuzu öğrenince sıcakkanlı davranıyorlar.

Gemi ile günübirlik gelmişseniz ekstra turlara katılmayabilirsiniz.




Eski Çarşı Meydan



Faliraki Plajı

Liman, burada eskiden ünlü Rodos Heykeli varmış

21 Temmuz 2013 Pazar

Yunan Adaları - Santorini



Gezimizin üçüncü günü sabahında merakla beklediğimiz Santorini yakınlarındayken uyanıp gemide kahvaltımızı yaptık ve üst güvertede gittikçe yaklaştığımız Santorini adasını görmeye çalıştık. Ada uzaktan nihayet görünmüştü, gençliğimde görmeyi en çok istediğim Ege adası olduğu için heyecanlıydım.
Santorini, volkanik bir kraterin deniz yüzeyinde oluşturduğu bir ada, küçük ve tarıma elverişli alanının az olması nedeniyle ne zamanında Akdeniz'e hükmeden Venedikliler ne de Osmanlıların ilgisini çekmediğinden adeta sahipsiz ve özgür kalmış. Akdeniz üzerindeki en sıcak volkan olduğu bilgisini aldık.

Adanın asıl adı "Thera", ancak Venedikliler bu adayı ele geçirdiklerinde adet olduğu üzere bir azizin adını vermişler, adı "Santa Irini" olmuş ve Santorini'ye dönüşmüş.

Adadaki en son volkanik patlama 350 yıl önce olmuş, ancak ardından depremler devam etmiş. Ada hilal biçiminde, volkan krateri olan hilalin içi doğal bir liman haline gelmiş. Ortadaki volkanik tüfler ise hala sıcakmış.

En son 1950lerde oluşan bir deprem sonucunda adada büyük bir yıkıma neden olunca ada sakinlerinin büyük bir kısmı Yunanistan ve ABD'ye göç ettikten sonra ada ıssız kalmış. Ne var ki 1970'lerin başlarında ABD'ye göçen ailelerin çocukları sanatçı nesil asıl köklerini bulmak için adaya geri dönünce adanın bugünkü mimarisini oluşturan beyaz badanalı ve mavi çatılı/kubbeli evlerden oluşan mimari sarmış adayı...

Öğlene doğru gemi adanın krater kısmında kalan korunaklı limanı açığında durduğunda heyecanla beklemeye başladık. Geminin durduğu nokta volkanik krater olduğundan deniz derinliğinin 300 metre civarında olduğunu öğrendik. Gemiler genelde buralarda demir atmadan bekliyor ve küçük tender denilen tekneler gemilerden yolcuları alarak limana taşıyordu. Limana feribot ve tender dışında gemilerin yanaşmasına izin verilmiyormuş.

Temmuz'un en sıcak günlerinden biriydi ve o gün şansımıza 5 Cruise gemisi yanaşmıştı, bu nedenle tender transferi gecikmeli başladı. Bizler geminin gösteri salonunda tenderların gelmesini beklerken kızımız Ece gemide tanıştığımız Nilşah ablası ile önden gidip tender kuyruğuna girdiler. Gecikme ve gemide bilgilendirme yapılmaması nedeniyle bir kaos yaşandı ve Ece'nin çoktan kıyıya ulaştığını öğrenip biz de onlara katılmak üzere bir tender'a kapağı atabildik. Adaya 2 noktadan çıkış yapılabiliyor, feribotların yanaştığı limandan otobüs ile şehre gidebilir veya teleferiklerin olduğu limanda inip teleferikle veya 585 basamaklı eşeklerin de geçtiği merdivenlerde şansınızı deneyebilirsiniz. Teleferiğin kalabalık olacağı söylendiği için biz turun organize ettiği otobüsü tercih ettik.

Limana indiğimizde rehberlerin açıklamalarını da dinleyerek bizi bekleyen otobüslerle önce plaja sonra da merkeze yapılacak gezimizi yapmak üzere yola koyulduk. Adada 3 tane plaj var. Birincisi, bizim de gittiğimiz Karakum (Kamaro) Plajı, diğerleri Kızıl kum ve Beyaz kum plajları. Plajlar adanın dış tarafında bulunuyor. Plajın kumları sıcak olduğundan denize ulaşmak biraz sorunlu, hatta ayakkabı/terlik bile yeterli olmayabilir, biz denize girmeyi tercih etmeyip Ece denize girerken kıyıdaki bir kafede biramızı içmeyi tercih ettik.

Buradan otobüslerle önce Oia (iya okunuyor) kasabasına gittik, söylendiği gibi en güzel Santorini fotoları buradan çekiliyor. Çok güzel bir kasaba, tadı damağımızda kaldı. Meraklısı için buralarda birkaç gün geçirebilmek için kalburüstü bir bütçe gerektiğini söylemek gerekir, sadece butik otellere izin verilen adada otellerin geceliği ortalama 250 Euro civarında. Rehberimizin önerdiği kafede bizimkiler frappe ve yanında kek ve karamelli kekleri sipariş verirken ben 7* Metaxa ve ıspanaklı börek siparişi vererek cinsliğimi burada da tescillettim:-) İkisi de gerçekten güzel ve lezzetliydi ve buranın ambiansına uygundu.

Seki halinde yapılmış mavi pencereli ve panjurlu evleri görmek çok keyifliydi. Sokaklardaki dükkanları, sanat galerileri ve kafeleri ile görülmeye değer bir ada. Ayrıca romantizm adası olarak biliniyor, birçok çift evlenmek veya balayı tatili için bu adayı tercih ediyormuş, biz bu güzellikleri sadece gündüz görebildik, akşam gemiye dönmemiz gerektiğinden buranın gece hayatını görme şansımız maalesef olmadı.





Bir sürü manzara resmi çektikten sonra dönüş yolu için adanın merkez kasabası Fira'ya doğru yola koyulduk. Teleferikteki kuyrukta yaklaşık 45 dakika bekledikten sonra kişi başı 4 Euro ödeyerek tender limanına indik. Beklemek yerine yukarıda bahsettiğim merdivenlerden inilebiliyor, ancak bu merdivenlerde yolcu taşıyan katır pisliklerine basmadan geçmek oldukça zorluymuş.

Limana indikten sonra bizim için ayrılan bölümde tender'ın gelmesini bekledikten sonra gemiye geri döndük.

Ada için birkaç not:
Adada bir havaalanı bulunuyor, buraya uçakla veya İzmir/Marmaris tarafından aktarmalı feribotlarla gelmek de mümkün.
Güzel manzarası ile Ege'nin en güzel adalarından biri, ancak bir-iki günden fazla kalırsanız sıkılabilirsiniz.
Adada çok az taksi var, ancak belediye otobüsü ile ulaşım mümkün.